ALLAH’IN ZÂT, SIFAT ve FİİLLERİNİN BİR OLUŞU

Hak Teâlâ'nın fiil ve sıfatı da zâtı gibi tektir ve aslâ çok olmaz. Yani, Allah'ın zâtı birbirinden ayrı birçok iş ile irtibat kurduğu gibi, O'nun fiil ve sıfatı da irtibat kurar. Çünkü bunlar hâriçte zâtın aynısıdır. O hâlde, tıpkı zâtın birçok şey ile irtibât kurması sebebiyle birçok zâtın görünmesi gibi, Allah'ın sıfat ve fiili de aynı irtibat sebebiyle birçok olarak görünür. Meselâ Allah'ın fiili ezelden ebede kadar bir tek fiildir. "Bizim emrimiz, bir anlık bakış gibi, bir tek sözden başka bir şey değildir" (el-Kamer, 54/50). Ancak bu fiil muhtelif şeylerle alâka kurunca o fiil de birden çok görünür. Zât bütün zıtları kapsayıcı olduğu gibi, fiil ve sıfat da zıtları kapsayıcıdır. Nitekim bu anlatıldı. Bu sebeple bir fiil bir yerde ihyâ (diriltme) olarak görünür, başka bir yerde ise öldürme şeklinde görünür. Aynı fiile bir yerde "ikrâm'' ve "nimet vermek'' derler, başka bir yerde "elem vermek" ve "intikâm'' adını verirler.

Allah'ın sıfatı olan Kelâm (konuşma) da aynı şekilde tektir. Allah Teâlâ ezelden ebede kadar aynı tek kelâm ile konuşmaktadır. Çünkü konuşamamak ve sükût O'nun hakkında câiz değildir. Aynı tek kelâm, muhtelif yerlerle irtibâtından dolayı birçok kelâm (söz) ve birbirine zıt zaman kalıbı olarak görünür. Ona bazen emir derler, bazen nehy (yasaklama), bazen isim derler, bazen harf. Bu şekilde devam eder.

Bu sebeple âlimler ~Allah Teâlâ'nın üzerinden zaman geçmez'' demişlerdir. Çünkü ezelden ebede kadar (tüm zamanlar) Allah Teâlâ'ya göre şimdiki bir ândır. O'na göre geçmiş ve gelecek zaman yoktur. Ancak o bir ân içinde birçok iş meydana gelir ve farklı şeyler varlık sahasında görülür. O tek ân, bu irtibattan dolayı birçok ân ve birçok zaman gibi görünür.

Allah'ın zâtının aynısı olan varlığı (vücûdu) da böyledir. O, nokta gibi hakîkî basîttir (sâdedir). Aslâ parçalanmaz ve bölünmez. Ancak birçok şeyle irtibâtından dolayı geniş ve yaygın görünür. Şunu söylemek doğru olmaz: Mâdem ki “suver-i ilmiyye'' (eşyânın, Allah'ın ilmindeki şekilleri) Allah'ın zâtının onlarla irtibâtı ve nisbeti sebebiyle zât aynasında sâbit ve mevcûd olarak görünmektedirler, ayrıca bu suver-i ilmiyye ilâhî isim ve sıfatların aynaları olup isim ve sıfatlar bu suver-i ilmiyyenin aynalarında görünürler ve vech-i hâssıdırlar, o hâlde suver-i ilmiyye de zâtta kabul edilmelidirIer. Hem bir şeydir, hem de o şeyin gayrıdır. Bölünme ve parçalanmanın bundan başka anlamı yoktur.

(Böyle söyleyen kişiye karşı) deriz ki, bu problemin çözümü ve cevâbı birkaç mukaddimeye bağlıdır:

  1. O nokta mevcûddur ve aslâ bölünmez. Tıpkı hakîkî filozofların ve diğerlerinin söylediği gibi.

  2. Geometri delilleriyle sâbit olan bilgiye göre, dâirenin merkezi noktadır ve bu nokta kesinlikle bölünmez.

  3. Yine geometri kurallarından bilindiği gibi, dâirenin merkezinden çevresine (dış çeperine) veya çevresi üzerindeki noktalara ulaşacak şekilde çizgiler çekilebilir. Bu durumda çizginin başlangıcı nokta olduğu gibi, bitiş yeri de nokta olur.

Bu üç mukaddime anlaşıldıktan sonra bilesin ki, nokta, kendisinden birçok çizginin çıkması mümkün olmakla berâber ve gerçek çokluğun (kesretin) başlangıç yeri (merkezi) olmasına rağmen, kendisinin birliğine ve sâdeliğine bir kusur gelmez, aynı şekilde bölünmezliği üzere sâbit kalır. O hâlde, Hak Teâlâ'nın varlığı vehmî kesretin (âlemdeki hayâlî çokluğun) başlangıç yeri ve merkezi olsa, birçok şey onun zât aynasında sâbit olarak vehmedilse, bu durum Allah'ın sâdeliğine zarar vermez, önceki şekilde sırf birliği üzere sâbit olur. Kâinâttaki şeylerin var oluşu ile kendi zât, sıfat ve isimlerinde bir değişme olmayan Allah Teâlâ'yı tesbih ve tenzih ederim. Şeyh (Muhyiddin İbnü'l-Arabî), Allah ondan râzı olsun, el-Fütûhâtü'l-Mekkiyye isimli eserinde şöyle demiştir: "Dâirenin merkez noktasından çeperine doğru çıkan her çizgi yanındaki diğer çizgiye eşittir ve çeperdeki noktada sone erer. Merkez nokta ise, kendisinden çepere doğru çıkan çizgiler ne kadar çok olsa da kendi hâlindedir, artmaz. Bir zâttan birçok şey ortaya çıkmıştır, oysa o zâtta artış ve çoğalma olmamıştır. Öyleyse birden sâdece bir çıkar diyen kişinin sözü bâtıl ve geçersiz olur".