ÎMÂNIN SÛRETİ VE HAKÎKATİ

"Lâ ilâhe illallâh'' zikrinden maksad, âfâkî ve enfüsî yani dıştaki ve içteki bâtıl ilâhları yok etmektir. Âfâkî ilâhlar, kâfirlerin bâtıl ilâhlarıdır. Meselâ Lât ve Uzzâ gibi putlar. Enfüsî ilâhlar ise, nefse ait arzulardır. Nitekim Cenâb-ı Hak buyurur: "Nefsini ilâh (tanrı) edinen kişiyi gördün mü?'' (el-Câsiye, 45/23). Şerîatın zâhirinin insanları mükellef tuttuğu ve kalben tasdîk etmekten ibâret olan "îmân" için, âfâkî ilâhların yok edilmesi yeterlidir. Enfüsî bâtıl ilâhların yok edilebilmesi için ise nefs-i emmârenin tezkiye edilmesi lâzımdır. Ehlullâhın yoluna girmenin sonucu ve gâyesi de budur. Hakîkî îmâna ulaşmak, bu her iki tür bâtıl ilâhları yok etmeye bağlıdır. Ancak şerîatın zâhirinin îmânla ilgili hükmü, sâdece (putlar gibi) âfâkî ilâhları iptal etmek ile de gerçekleşir. Bu tür bir îmân, îmânın sûretidir. Îmânın hakîkati ise, (mal ve makâm sevgisi gibi) enfüsî ilâhları iptal etmeye bağlıdır. Îmânın sûretinin yok olması muhtemeldir. Oysa îmânın hakîkati bundan korunmuştur. Çünkü îmânın sûretinde nefs-i emmâre kendi inkâr ve küfründen kurtulmamıştır. Kalpte bir tasdîk oluşmuştur, o kadar. Bundan fazla bir şey yoktur ve nefs-i emmârenin kavgası devam etmektedir. Hakîkî îmânda ise, aslında serkeş olan nefs-i emmâre boyun eğmiş, huysuzluğundan vaz geçmiş ve îmân şerefiyle müşerref olmuştur. Şer'î mükellefiyetlerden (sorumluluklardan) maksat, nefsi âciz bırakmak ve harâb etmektir. Çünkü kalp, aslında ilâhî hükümlere boyun eğmiştir. Eğer kalpte bir kötülük ortaya çıkarsa, nefs ile arkadaşlığı sebebiyledir. Şiir:

Boynu ve başı dik olanların tevâzu göstermesi güzeldir,

Dilenci tevâzu gösterse ne olur, bu zâten onun huyudur.

O hâlde hakîkî îmâna ulaşmak ve îmânın yok olmasından korunmak için nefs tezkiyesi (nefsi kötü huylardan arındırmak) zarûrî olmuştur. Nefs tezkiyesi, fenâ ve bekâdan ibâret olan velîlik derecesine ulaşmaya bağlıdır. Sâlik velîlik derecesine ulaşmadıkça nefsinin itmi'nân (dinginlik) ve huzûra erişmesi imkânsızdır. Nefs itmi'nâna ulaşmadıkça, can burnuna hâkîkî îmânın kokusu ulaşamaz, îmânın yok olması korkusundan korunmuş olamaz. "Bilesiniz ki; Allah'ın dostlarına korku yoktur; onlar üzülmeyecekler de'' (Yûnus, 10/62). Şiir:

Bu hayâtın ve eğlencenin ardından,

Yüz binlerce canı fedâ etmek gerekir.