Hamd, Allah'a mahsustur. Onun seçkin kullarına, özellikle de seçtiği peygamberi ve bütün kâinâta gönderdiği elçisi Hz. Muhammed'e, onun hayırlı âile ve arkadaşlarına dünyâda ve âhirette salât ve selâm olsun. Bundan sonra derim ki, zengin ve her şeyi idâre edici olan Allah Teâlâ'nın rahmetini dileyen fakîr Ahmed b. Abdülehad el-Fârûkî en-Nakşbendî'nin -Allah onu bağışlasın ve istediği son noktaya ulaştırsın- kaleme aldığı bu yazılar, ilhâm ile gelmiş bilgilerdir ve Allah tarafindan bildirilmiş yüksek ilimlerdir (ma'ârif-i ledünniyyedir).

“ALLAH” KELİMESİ HAKKINDA

"Allah'' mübârek kelimesi, "elif'', “lâm" ve “h'' harflerinden oluşur. Elif ve lâm harfleri ta'rîf (belirleme) âletlerindendir (harf-i ta'rîftir) (Arapçada bir kelimenin başına elif ve lâm gelirse onu belirli hâle getirir. Meselâ "Kitâb'' herhangi bir kitâb demek iken, "el-Kitâb'' bilinen, belli bir kitap anlamındadır, İngilizce'deki ''The'' eki gibi). Sondaki "h'' harfi de ta'rîf grubundandır (çünkü hüve zamiridir). Bu üç harften oluşan isim (Allah), vâcibu'l-vücûd olan Zât'ın özel ismidir.. Bu durumda, bu mübârek isimde üç tür ta'rîf sebebi bir araya gelmiş oluyor. Bir ismin ta'rîfi yani belirli hâle getirilmesi için bu üç harften birinin bulunması yeterli olmasına rağmen, Allah kelimesinde üçünün de bir araya gelmiş olmasında sanki şöyle bir işâret vardır: Bu büyük ismin ifâde ettiği şey (Allah'ın zâtı), azametinin kemâli, derecesinin yüksekliği ve makâmının uluvviyeti sebebiyle hiçbir şekilde ta'rîf edilemez, anlatılamaz. Eğer târif ona yol bulsaydı ve anlatılabilseydi, o isimde bir tane harf-i tâ'rif yeterli olurdu. Çünkü sonucun meydana gelmesi için sebeplerin çok olmasına gerek yoktur. Sonucun meydana gelmesi, sebeplerden biri ile de olur, Burada ise (Allah'ın zâtını târif edecek) sebeplerden biri bile bulunmadığına göre, o ikisi (sebep ve sonuç) arasında bir sebebiyet ilişkisi olmadığı anlaşılır. Allah Teâlâ hakkında ta’rîf sebepleri olan harflerin sebebiyet ilişkisi ortadan kalkınca, Allah'ın bilinirliği de ortadan kalkar. Âlimin ilmi, Onun kuds (ilâhlık) âlemine ulaşamaz, târif edicinin târifi Onu ifâde edemez. O, idrâk edilmekten çok yüce, târif edilmekten çok üstün ve bilinmekten çok uludur.

Bu açıklamadan anlaşılmaktadır ki, bu mübârek isim (Allah), diğer ilâhî isimlerden ayrıdır ve onların hükümlerine tâbî olmaktan uzaktır. O hâlde bu ayrılık ve uzaklık ile Cenâb-ı Hak ilâhlığa lâyıktır. Şunu belirtmeliyiz ki, "Bu mübârek isim, müsemmâyı yani ismin ifâde ettiği şey olan Allah'ın zâtını mâdem ki gösteremiyor ve onu tam olarak ifâde edemiyor, o hâlde o ismi kullanmanın anlamı nedir?'' diye sorulursa, cevâben deriz ki: Bunun anlamı, müsemmâ yâni ismin ifâde ettiği zât bilinmeksizin Zât’ın, Allah’tan gayrı her şeyden ayrılmasıdır. Bu durumda, bu mübârek isim ile diğer isimler arasındaki bir fark da şudur: Diğer isimler kendi müsemmâlarına delâlet ederler (meselâ Allah Teâlâ'nın ~Rezzâk'' yani “rızık verici" ismi, bu ismin ifâde ettiği mânâyı bildirir) ve o müsemmâlar da bilinir hâle gelirler. (Özel isim olan Allah ise, diğer isimlerden farklıdır). Diğer isimlerin anlamlarının bilinmesi, "Allah'' isminin diğerlerinden farklı olduğunu gösterir ve bizi bu kanaate ulaştırır. Bu mübârek isimde, ismin ifâde ettiği şeyin bilinmesi yoktur, sâdece diğer her şeyden ayrı olduğunun bilinmesi vardır.