Silsile-i aliyye-i Nakşbendiyye birçok yönden diğer silsilelerden (diğer tarîkatlardan) üstündür. Bu tarîkatın diğerlerinden üstünlüğü âşikârdır.
(1) Diğer tarikatların aksine bu tarîkat peygamberlerden sonra insanların en üstünü olan Hz. Ebû Bekr Sıddîk'a ulaşmaktadır.
(2) Diğer tarikatların aksine bu tarikatta son mertebe ilk mertebeye dâhil edilmiştir.
(3) Bu tarikatın büyüklerine göre mûteber olan şuhûd (Allah'ı müşâhede) şuhûd-i dâimîdir (sürekli görme ve düşünmedir). Bu hâli "yâd dâşt'' diye ifâde etmişlerdir. Sürekli olmayan şuhûd ise onlara göre mûteber değildir. Diğer tarikatlarda ise böyle değildir.
(4) Bu tarikatta mertebeleri aşmak, şerîat sâhibine (a.s) tam olarak tâbî olmadan mümkün değildir. Diğer tarikatlarda ise böyle değildir. Bir miktar tâbî olmak ile ve riyâzat ve mücâhedelerin (perhizlerin) yardımıyla merhaleleri kat ederler.
Bu iddiâ delil ister, delili de şudur: Bu büyükler cezbe yardımıyla merhaleleri aşarlar. Diğer tarikatlarda ise ağır riyâzat ve mücâhedelerle mertebeleri kat ederler. Cezbe, mahbûbluğu (Allah’ın sevgilisi olmayı) gerektirir. Ortada mahbûb yoksa cezbe nasîb etmezler, Allah'a doğru çekmezler. Mahbûb olmanın mânâsı da Rabbü’l-âlemîn'in mahbûbuna (sevdiği Hz. Muhammed'e) tâbî olmaya bağlıdır. "Bana uyun ki Allah da sizi sevsin'' (Âl-i İmrân, 3/31) âyet-i kerîmesi buna delildir. O hâlde bir sâlikte peygambere tâbî olmak ne kadar çok ise cezbe de o kadar çok olur. Cezbe ne kadar çok olursa mertebeleri aşması o kadar kolay ve çabuk olur. Bu sebeple tam tâbî olma, bu büyükler yolunun şartı olmuştur. Onlar mümkün oldukça (ruhsatla değil) azîmetle amel etmeyi tercih etmişlerdir. Hattâ tasavvuf yolunun özü olan cehrî (yüksek sesle) zikri bile yasaklamışlardır. Hâl erbâbının temel işlerinden olan semâ ve rakstan (mûsikî eşliğinde sesli zikir meclisi tertip etmekten) uzak durmuşlardır.
Açıktır ki, peygambere tâbî olmak sûretiyle elde edilen kemâl ve üstünlük, bütün kemâlâttan üstün olacaktır. Bu azizler buyurmuşlardır ki: Bizim nisbetimiz (hâlimiz ve yolumuz) bütün nisbetlerin üzerindedir. "Bu Allah'ın lütfudur, onu dilediğine verir. Allah büyük lütuf sâhibidir'' (el-Hadîd, 57/21). O hâlde Hakk'ı arayanların bu tarîkatı tercih etmesi daha iyi ve daha münâsiptir. Çünkü yol çok yakındır, matlûb (Hak Teâlâ) ise çok yücelerde. Başarı ihsân eden Allah Teâlâ'dır.